30 Eylül 2007 Pazar

Bugün Mevlânâyı "ANMAK" değil ,"ANLAMAK" Günüdür

"Asıldan uzaksan onu takip de,erlik damarı seni ona kavuştursun....Bu alakayı akıl ,anlayamaz,çünkü o,ayrılık ve vuslat alâkalarına bağlıdır....."
"Değirmenin taşının dönüşünü görünce,gel de onu dödüren derenin suyunu seyret!Havaya yükselen tozu topragı görüyorsun; tozu toprağı havalandıran , estiren rüzgarı da gör! Ne zamana kadar dolabın dönüşünü seyredeceksin ?Başını çevir de şu hızla akıp giden suyu da gör! "





"Ben yaşadıkça Kur'an'ın kulu,kölesiyim



Ben o temiz ,pâk Muhammedin yolunun toprağıyım



Bir kimse ,benim bu sözümden başka bir şey naklederse



Onu söyleyenden de, o sözden de bîzârım..."






Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî












Bu fakir kullar günah işler ,işledikçe daha derin kuyulara saklanır daha umutsuzlaşır sadece nefs ile yaşar ruhu elden çıkarır....Ve işte bu yüzden dengesini kaybeder...Öyle midir ya Mevlânâya göre, sadece biraz gayret ve iyi niyet yeterlidir o kör kuyulardan cıkmaya,en kirli halinle bile olsa yeterlidir biraz "sen" olsan temizlenmeye ...İşte bu yüzden hoşgörüdür Mevlânânın adı, bu yüzden saygıdır ,insan olmakatır butun et ve kemiklerinden uzaklaşıp,buradaki acizliğini hissedip ona göre yaşamaktır en basitiyle.Bu yüzden pamuktur,buluttur mesnevilik bu yüzden çok basit ve yalın ve aslında bu yüzden zordur...



Bakıp da görmek, duyup da dinlemktir ki zaten mesnevinin ilk sözüdür "dinle"...








Ve sema ederiz bu alemde kendimizce Hakk'a ulaşmak isteyen ruhumuzla ve toprağa karışmak isteyen nefsimizle....Ve semazenler de ellerini iki yana açarak sağdan sola dönerken evreni kucaklamak ve gökyüzüne dönük olan sağ eliyle Allah ' tan alıdığını sol eli ile halka dağıttığını sembolize ederken aslında biraz da ruhla hefsimizin dengesini gösterirler ...
Ve son olarak nacizane bişeyler anlatmaya çalıştm bu onuda bilenlerden özür diliyorum ve işte en begendıgım Mevlana sozuyle bıtırıyorum...


" Benim gül bahçesine benzeyen gölüm, diken gibi düşüncelerimden utanmaktadır..."










4 yorum:

antiblogger dedi ki...

bence insanlar okumalı mevlanayı ve bence insanlara buklecim gibiler böyle güzel anlatmalı. anlatmalı ki insanlar anlasınlar takılmaları gerekenleri. ramazan ayında her kanalda bir sürü abuk sabuk soru soruluyo inançla ilgili şunla bunla ilgili. ama işin özünü anlatan mevlanayı niyeyse anlatılması gerektiği gibi kimse anlatmıyor. diyeceğim o ki büyüyoruz. ne yazık ki kimimiz üst insan oluyo kimimiz insan olarak kalıyo ve zaaflarının hırslarının esiri olup kayboluyor.

antiblogger dedi ki...

(devam) işte bunları düşündüm yine daha önce defalarca düşündüğüm gibi. sonra karar verdim buklecim sende bir üst insansın bence. sorumlulularını bilen ve harekete geçen. işte bu yazında bunun göstergesiydi. hakkı yerde gökte yada bi yerlerde arayacağımıa içimizde ararsak kalbimizde işte ozaman erdemli olacağız. tekrar teşekkür ederim canım bi sonraki yazını dört gözle bekliyorum.

soner dedi ki...

"kafam günlük koşturmacaların dertleri ile dumanlı, sokak ortasında tek başıma yürürken aksak adımlarla yanıma gelip durdu aniden...

parçalanmış ayakkabılarına ve tüm varlığını taşırcasına sıkı sıkıya sarıldığı,içinde üç beş kağıt mendil bulunan torbayı farkettim önce..

ardından," abi mendil lazım mı ?" sözlerinin döküldüğü yüzünü..

yaşını tahmin etmek zordu,belki onsekiz belki yirmi yaşlarındaydı..

durup elindeki 2 mendili aldım ve konusurken yorulduğunu farkedip cüzdanımdan çıkardığım üçbuçuk lirayı uzatıp yeterli olup olmadığını sordum.

zorlanarak bir araya getirdiği kelimelerle " abi bu çok fazla dedi"...

bu dört kelime ile zman durdu.Şükretmenin ve dürüstlüğün karşısında acizliğimin utancı ile utançla baktım yüzüne,gözlerinde yaşama sevinci,ve tevazu ile şekillenmiş bir onur vardı.

o yırtık ayakkabıları ve morarmış elleri ile dünyanın en yakısıklı çocuğu karşımdaydı..
ne rengarenk filimleri nede resimleri kuşe kağıda basılı moda dergilerinin plastik modelleri hatta hayallerinizdeki kahramanlar bile bu denli güzel olamazdı.
karşımda sanki Yusuf peygamber duruyordu...

hayatımın bütün telaşesi bu güzel insanın aynasında paramparça olmuştu.

eyvallah diyerek yürümeye koyuldum.şükransızlık içinde şikayetlerle dolu hayatıma, çok ihtiyacı olduğu halde üçbuçuk milyon lirayı fazla diye kabul etmeyen çocuğun şükran ve samimiyet okları saplanmıştı yüreğime..başım önde yürürken,onun ayakkabıları gibi paramparça olan yüreğime
Şems-i tebrizi gibi apaydınlık ve sımsıcak bir güneş doğdu..
Sevgilinin (Rumi. M.C) hoşgörü dolu yüzünü, ismini dahi bilmediğim çocuğun yüzünün aynasında görüp blog yazının yorumuna yansıması bir tesadüf değildir belkide...


NOT: yazından dolayı tebrik ederim..Gönlün ve samimiyetine için eyvallah buklecim...

soner dedi ki...

"kafam günlük koşturmacaların dertleri ile dumanlı, sokak ortasında tek başıma yürürken aksak adımlarla yanıma gelip durdu aniden...

parçalanmış ayakkabılarına ve tüm varlığını taşırcasına sıkı sıkıya sarıldığı,içinde üç beş kağıt mendil bulunan torbayı farkettim önce..

ardından," abi mendil lazım mı ?" sözlerinin döküldüğü yüzünü..

yaşını tahmin etmek zordu,belki onsekiz belki yirmi yaşlarındaydı..

durup elindeki 2 mendili aldım ve konusurken yorulduğunu farkedip cüzdanımdan çıkardığım üçbuçuk lirayı uzatıp yeterli olup olmadığını sordum.

zorlanarak bir araya getirdiği kelimelerle " abi bu çok fazla dedi"...

bu dört kelime ile zman durdu.Şükretmenin ve dürüstlüğün karşısında acizliğimin utancı ile utançla baktım yüzüne,gözlerinde yaşama sevinci,ve tevazu ile şekillenmiş bir onur vardı.

o yırtık ayakkabıları ve morarmış elleri ile dünyanın en yakısıklı çocuğu karşımdaydı..
ne rengarenk filimleri nede resimleri kuşe kağıda basılı moda dergilerinin plastik modelleri hatta hayallerinizdeki kahramanlar bile bu denli güzel olamazdı.
karşımda sanki Yusuf peygamber duruyordu...

hayatımın bütün telaşesi bu güzel insanın aynasında paramparça olmuştu.

eyvallah diyerek yürümeye koyuldum.şükransızlık içinde şikayetlerle dolu hayatıma, çok ihtiyacı olduğu halde üçbuçuk milyon lirayı fazla diye kabul etmeyen çocuğun şükran ve samimiyet okları saplanmıştı yüreğime..başım önde yürürken,onun ayakkabıları gibi paramparça olan yüreğime
Şems-i tebrizi gibi apaydınlık ve sımsıcak bir güneş doğdu..
Sevgilinin (Rumi. M.C) hoşgörü dolu yüzünü, ismini dahi bilmediğim çocuğun yüzünün aynasında görüp blog yazının yorumuna yansıması bir tesadüf değildir belkide...


NOT: yazından dolayı tebrik ederim..Gönlün ve samimiyetine için eyvallah buklecim...